Monday, November 18

Bukalemun

Yavaş yavaş, okuduğu satırları kendi yazmış gibi hissetmeye başladı. Sanki kahramanın düşünceleri kendi düşünceleri, duyguları onun duygularıydı.
“Evet!” dedi, “Evet ben de tam olarak bundan bahsediyorum işte!”.
Fakat ne kahramanla aynı yaştaydı, ne aynı dönemde yaşıyordu, ne de aynı hayat tarzına sahipti. Tek ortak noktaları ikisinin de hayatlarını toplumun kurallarına uygun şekilde yaşıyor olmalarıydı; çoğu insan gibi yani…
Başkasının rolünü oynamak değil miydi bu? Bukalemun gibi.
Başkasının fikrine katılmak, onu kendi hayatı haline getirmek demek olmamalıydı. Esinlenmek, ilham kaynağını kelimesi kelimesine tekrarlamak değil, ezberinden uzaklaşıp kendi renklerinde resmedebilmektir o tabloyu.
Kırmızı, mavi, sarı evrenseldir ama karışımın ve özgür iradenin sınırı yoktur. Kendi tonunu bulmalısın hayatta; ancak o zaman kendini gerçek anlamda keşfetmiş olursun.
Hayat  yolunda, kendini keşfetmenin heyecanında bu hatayı yapmak, başkasının paltosunu üzerine almak gibidir; sıcak tutar, ama oturmaz, eğreti durur ve bir gün bir ayna bunu dile getirir. 
Oysa ki, kendini keşfetmek için önce kendinden vazgeçmen gerekir. Bunu başkasının zihnini alarak değil, var olan zihni boşaltıp yeniden doldurarak yapmalıdır insan. Kendini keşfetmek güzeldir; ancak doğru yolu izlediğin zaman.
Karın üzerindeki ilk ayak izi olacaksan devam et. Başkalarının bıraktığı izlere sığınarak gideceksen şayet, o yol senin yolun değil demektir.


Keşif yolunu su olarak belirle;
Her dilediğinde bir damla renk kat.
Ne zaman istersen dondurup sertleştir, 
Gönlün dilediğinde ısıtıp yumuşat. 

Keşif yolun yaşam pınarın olsun; 
Getirdiği tecrübe bilgeliğin, 
Bilgeliğin aşkın,
Aşkın daim olsun.


Deniz Konuk

Sunday, November 3

Tesadüf

İç güdülerine her zaman güven; bu dünyada kimse seni daha iyi tanıyamaz ve senin için en doğrusunu bilemez senden başka.

Esas olan ben olabilmek hayatta.
Sürekli hareket halinde olan bir akıntıda yerini bulup, bir öndekinin ve onun önündekinin izinden gitmek yerine,
Esas olan kendi izini bırakabilmektir.
Bir başkasının doğrusunu üzerine hiç düşünmeden kabullenmektense; yanlışlar, yenilgiler ve başarılar ardından kendi doğrusunu çizebilmektir.

Hayatın sana sunduğu -iyi, kötü- durumları yalnızca tesadüfi enteresanlıklara bağlamak yerine, onları anlayıp yürümelisin hayat yolunda.
Mesela bu sabah o yanlış sandığın durakta inmeseydin, belki de o yakışıklıyla tesadüfen üçüncü kez, ikişer gün arayla karşılaşmayacaktın ve yarın akşam beraber romantik bir yemeğe gidiyor olmayacaktınız.
Ya da dün yanlışlıkla iddia kuponuna Arsenal yerine Manchester City’yi işaretlememiş olsaydın, bugünkü zafer kahkahalarını atamayacaktın.

Demem odur ki; tesadüf diye içi boş, rastlantısal, sıradan ve mana taşımayan bir şey yoktur bu hayatta.
Her ne gelirse basına, bunda muhakkak bir sebep vardır -ve bu sebep her hangi bir kişinin keyfinin tatmini değil, senin şeridine bir yol lambası dahadır ancak.
İçgüdülerimiz bizleri karanlıklarda yönlendiren yegane gözlerimizdir.

Kendinle ilgili çıkmaza girdiğinde ne diye sorarsın bir başkasına?
Kim seni daha iyi tanıyabilir ki senden başka?
Ancak sen kendini, içini ve gölgeni olduğu gibi bilirsin.
Ancak sendedir anahtarı aydınlığının.
O, sen değil ki senin yerine düşünsün,
Bu, onun hayatı değil ki senin tesadüflerini yorumlasın.
Esas olan kendini dinlemek.
Esas olan kendini bilmek.

Diyorsun ki; “Attım tuttu!”
Hayır atmadın; kendini dinledin ve doğruyu buldun.

Kalbinin sesini dinle, onun bildiği bir şeyler var…



Deniz Konuk

Deko

My photo
kız yazdı, yazdı, yazdı...