Wednesday, October 19

Sözüm Size Sayın Başbakanım


Bu sabah bir haber aldım ötekilerden,
Yine aynı şeyi söylüyordu, Vatan kan ağlıyormuş doğru mu Sayın Başbakanım?
Anneler Can’larını yollamışlar sınırı tutsunlar diye, koruyamamışsınız?

Daha yirmi yaşını doldurmamış,
Başında şapkasıyla lojmana gidiyormuş bir kâse sıcak çorba için.
Sonra birden durmuş her şey; alevler belirmiş etrafta, kulaklarda sağır bir çığlık ve
Hepsi bu kadar.

Daha yirmi yaşını doldurmamış Sayın Başbakanım.

Sabaha karşı telefon çalmış,
Anne almış telefonu, titreyen bir sesle “Noldu?” demiş.
Korkunun ecele faydası yok ya,
O da kör, sağır, dilsiz bitmiş Can’ının ölüm haberinden sonra.
Bas bas bağırmış: Yazıklar olsun Vatan’a, bana oğlumu geri verin…

Aynı saatlerde, genç Anne bebeği kucağında yetişmiş zırlayan telefona.
O hiç tepki vermemiş habere;
Bir kucağında duran kara gözlere bakmış,
Bir de aynadaki kendine.
İkisinden başka kimse kalmamış uçsuz dünyada.
Çocuğunun babası İt’lere yem olmuş Sayın Başbakanım!

“Şehitler ölmez, Vatan bölünmez" mi?
Şehitler ölür,
Sonra Anneler ölür,
Sonra bebekler ölür;
Can’sız beden yaşamaz, ölür.

Yüreğiniz mi yanıyordu sizin?
Yüreğiniz yanıyor ama o pek övündüğünüz güçlü elleriniz müdahale edemiyor bu felakete…
Siz cepheye yem edin diye üç Can doğuracak Anne kalmadı bu topraklarda!

Yirmi dört ocak daha sönmüş Sayın Başbakanım!
Yok mu buna itirazınız Annelerin adına?
Her gün mü yas tutacak bu millet bir sürü İt yüzünden?

O kadar yükseldi ki feryatlar,
Öyle gür ki sesleri yanıp kavrulan kalplerin,
Şaşıyorum sizin bunu yalnızca yorumlayıp geçebilmenize.

Sahiden, siz uyuyabiliyor musunuz geceleri?
Bu kadar çığlığa, feryada, isyana rağmen rüya görebiliyor musunuz hala?
Açın gözlerinizi Sayın Başbakanım,
Yetmiş milyon ağlıyor!


Deniz Konuk

Deko

My photo
kız yazdı, yazdı, yazdı...