Çocuk arabalarını dizer evin giriş kapısından başlayarak,
merdivenlerden indirdikten sonra oyun odasına kadar, sıra sıra. Çocuk
bebeklerini dizer evin tüm kitaplıklarına.
Bebeklerinin saçını tararken kuaför olur, onlara mama yedirirken anne,
kitap okurken öğretmen olur çocuk. Arabalarının tüm lastiklerini teker teker
söküp takarken tamici olur, pastel boyalarıyla gelişigüzel daireler çizerken ressam,
kendi hazırladığı tiyatro biletlerini satarken gişeci olur çocuk.
Sınırı yoktur hayal gücünün, sonu yoktur istediklerinin. Kalbi tertemiz,
kirlenmemiş, şekillendirilmemiştir henüz büyükler tarafından.
Keşke unutmasa büyükler çocuk
saflığının ne kadar değerli olduğunu, keşke kalın duvarları olan kalıplara
koymasalar onları...
Çocuk yazın kumdan kaleler yapmak için iner sahile,
Çocuk dondurma yemek için çıkar İstiklal Caddesi'ne,
Çocuk suyun üstünde nasıl da sihirli bir şekilde durduğunu anlamak için
biner bota,
Çocuk oynamak, kahkaha atmak, öğrenmek, sevmek ve sevilmek için hayal
kurar;
Ölmek için değil.
Çocuk çizgi film izler. Aynı filmi, sayısını hatırlayamayacağı kez
izler, hep aynı coşkuyla,
Çocuk sabundan yaptığı baloncukların önce şişmesini sonra da havada
uçmasını izler,
Çocuk saf hayallerini izler,
Annesinin ölümünü değil.
Çocuk, küçük olduğundan değil, tertemiz, saf olduğundan değerlidir,
Kıyılmaz.
Çocukların öldürüldükleri bir yerde karartı vardır, uçsuz bucaksız bir
karanlık. Hayallerin noksanlığı tarafından oluşan boğuk bir hava ve nefes
alamayan çiçekler vardır. Solmuş, saflığını unutmuş, sevgiyi arayan melekler
vardır. Mat renkler, flu görüntüler vardır çocukların öldürüldükleri bir yerde.
Hayat yoktur.
Çocuk kahkahası yoksa, hayat yoktur.
Meleklerin çocukları, karanlık duygu
ve düşüncelerin ele geçirdiği insanlardan daima koruması dileğiyle…
Deniz Konuk
This comment has been removed by the author.
ReplyDelete