Monday, August 15

Nankörüz

Nankörüz. Her birimiz, içten içe, bazen de apaçık bir şekilde nankörüz.
Avuçlarımızda tuttuğumuz taş pırlanta değilse eğer beğenmeyen, pırlantaya ulaşınca da hayal ettiğimiz kadar parlak olmadığını düşünen bizler çok nankörüz.
Esmerimiz de nankör sarışınımız da. Kıvırcık saçlımız en nankör, düz saçlımız permanın modası geçtiği için üzülmekte. Şişmanımız feci nankör; vücudunu kesip, biçip, atmak isteyecek kadar isyankâr…

Aşığımız da nankör! Hem de öyle ki; yemeden, içmeden, nefes almadan onu yeniden tasarlamaya çalışacak kadar. Gece gündüz demeden politik ve stratejik kumpaslar yaratacak kadar.
Ona her içimizden geldiğinde Seni Seviyorum diyemeyecek kadar nankörüz. Hani o geç kalacağımız gün vardı ya? O gün gelene kadar mütemadiyen şikâyet edip eleştirecek bir parça bulduğumuz için nankörüz. O her kim ise, onunla ilk tanıştığımız ve ya ona ilk aşık olduğumuz güne lanet edecek kadar, onunla attığımız kahkahaları unutabilecek, omzundaki gözyaşlarımızı yok sayacak kadar, yüzünü görmek istemeyecek kadar nankörüz.

Belki de bu huyumuz güçsüzlüğümüzdendir. Hayatın oyununa gelmektir belki de nankörlük dediğimiz. Hani bıktırır ya hayat? Hani soğutur ya bazen? Hani insan su bile içemeyecek kadar yorulur ya? Tükenmişlikten, isyan ederiz çığlık çığlığa çünkü hayat bize sürekli oyun oynar. Biz işte o anlarda nankörüzdür… Her şey tıkırında diye düşündüğümüz, yani kendi kendimizde dahi olsa dile getirdiğimiz an, hayat pıt diye oynar piyonunu. Ve bizler, o kadar kapılmışızdır ki anlık dünyeviliklere, telaşlanıp yeniliriz bir kez daha hayata. Şah mat!
Tabii ki hiçbir şey sonsuza dek sürmeyeceğine göre, bir dalga daha atlatılmış olur. Boşuna dememiş diyen, "Bir uçurum kenarında olsan bile, sırf hayata inat gülümse!" diye.
Kim bilir? Belki de hayattan ders alınca vazgeçeriz nankörlükten…

Bir başkasına ‘nankör’ diyebilecek kadarız aslında; zira kendimiz o kadar iyi tanıyoruz ki bu sıfatı…


Deniz Konuk

1 comment:

  1. nankörlük gördükçe mi anlar peki insan kıymeti veya büyüdükçe mi nankörleşir yada o köşelerde kalan cam kırıkları hep avcunu kanatabilmek için mi bırakılmış insanın?

    Peki sonra o insan, bırakabilir mi köşelere, başkalarının avuçlarını kanatabilmek için o cam kırıklarını?

    -Asla...
    mı dedim, ben!
    -Yok yok Asla
    (Şartlar acımasız yapar insanı belki!
    ama, nankörlük öyle sonrada olabilecek bir şey değil galiba, doğuştan gelen bir içgüdü olmalı bu.)

    Peki hep bu cam kırıkları, o insana mı denk düşecek hayat boyu diye de sorarım...

    ReplyDelete

Deko

My photo
kız yazdı, yazdı, yazdı...