Thursday, March 11

Ayrılık

Kelimelerin karşıdan teker teker geldiklerini görüyorum; yavaşça yaklaşıyorlar. Yaklaştıkça ufalan boyutları ve kara mürekkebin bayağılığı nefes alımımı zorlaştırıyor.
Onun ağzından çıkan her sözden ben sorumluyum aslında; gözlerimi gözlerine kenetlediğim andan itibaren onu dinleme sorumluluğunu üstlenmiş, tekrarlayabilmeyi kabul etmiş oluyorum.
Oysaki onun madde madde saydığı gerçekler havada parçalanıp tek tük, yalnız, kaybolmuş, kederli harflere dönüşüyorlar benim gözlerimde.
Şu kapıdan çıkıp gitme nedenlerini sayarken ne kadar basit durduğunun farkına varmadan çatıyor kaşlarını, büzüyor dudaklarını ve derin derin nefes alıyor; çok ciddi olması gerektiğine inanırmış gibi. Masanın üzerinden uzanıp tutamayayım diye ellerini önünde birleştirmiş, yüzüğünü bir ileri bir geri oynatıyor; kalıcılığını yitirdiğini göstermek için. Yürekten söylediğimiz her şarkının simgesi olan o yüzüğü çıkarıp cam masanın üzerine bıraktığında şaşırmayayım diye, oynuyor onunlar.
Konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. Doğruluğuna inandığı gerekçelerini farklı puntolarla, başka renklerde, değişik yazı şekilleriyle sallıyor bana doğru.
Dinlemiyorum.
Yoğunlaştığım tek şey havada uçuşan kelimeler ve onun komik ciddiyeti.
Gülüyorum, anlam veremiyor. Bu sefer açıklamalarına başka bir ton ekliyor; yumuşak sesini değiştirip, oğlumuza hayata dair bir gerçeği açıklarken takındığı sesini giyiyor.
Artık kendimi tutamıyorum. Konuşmasının başladığı andan beri midemde sıkı sıkı tuttuğum kahkahaları özgürlüğe kavuşturuyorum. Yanaklarım kızarana, göz bebeklerim büyüyene, kirpiklerim ıslanana kadar gülüyorum. Kahkahalarımın karnımı ağrıtmasıyla müstakbel eski kocam yumruğunu var gücüyle masaya vuruyor ve susuyorum. On yıl evvel beraber el ele aldığımız cam masanın tuzla buz olması, genel tabloyu çok güzel açıklıyor: darmadağınız. Parçalarımız o kadar ayrı düşmüş ki, en güçlü kimya olan aşk bile bizi artık bir araya getiremez.
İlk aldığımızda bana gereğinden büyük gelen evimizin duvarları bugün üstüme üstüme geliyor. Derin bir nefes alıyorum ve ellerimi masanın kenarlarına dayıyorum. Köşelerde kalan cam kırıkları avcumu yaralıyor. Kan damarlarımdan süzülse de acımıyor canım artık. Kalkıyorum, son kez yeşil gözlerine bakıyorum; on yıl önce ayaklarımı yerden kesen bu gözlerin, bugün beni tepetaklak yerin dibine bıraktığını düşünerek uzaklaşıyorum ordan.

Bırakıp giden o değilmişçesine, terk ediyorum onu.

Deniz Konuk

No comments:

Post a Comment

Deko

My photo
kız yazdı, yazdı, yazdı...