Posts

Showing posts from 2011

Sözüm Size Sayın Başbakanım

Bu sabah bir haber aldım ötekilerden, Yine aynı şeyi söylüyordu, Vatan kan ağlıyormuş doğru mu Sayın Başbakanım? Anneler Can’larını yollamışlar sınırı tutsunlar diye, koruyamamışsınız? Daha yirmi yaşını doldurmamış, Başında şapkasıyla lojmana gidiyormuş bir kâse sıcak çorba için. Sonra birden durmuş her şey; alevler belirmiş etrafta, kulaklarda sağır bir çığlık ve Hepsi bu kadar. Daha yirmi yaşını doldurmamış Sayın Başbakanım. Sabaha karşı telefon çalmış, Anne almış telefonu, titreyen bir sesle “Noldu?” demiş. Korkunun ecele faydası yok ya, O da kör, sağır, dilsiz bitmiş Can’ının ölüm haberinden sonra. Bas bas bağırmış: Yazıklar olsun Vatan’a, bana oğlumu geri verin… Aynı saatlerde, genç Anne bebeği kucağında yetişmiş zırlayan telefona. O hiç tepki vermemiş habere; Bir kucağında duran kara gözlere bakmış, Bir de aynadaki kendine. İkisinden başka kimse kalmamış uçsuz dünyada. Çocuğunun babası İt’lere yem olmuş Sayın Başbakanım! “Şehitler ölmez, Vatan bölünmez...

Parce que

Parce que je l'aime, Je l'aime tellement fort, Mais aussi parce que mes amours sont si passagères que, Même moi j'ai peur de moi-même. Deniz Konuk

Nankörüz

Nankörüz. Her birimiz, içten içe, bazen de apaçık bir şekilde nankörüz. Avuçlarımızda tuttuğumuz taş pırlanta değilse eğer beğenmeyen, pırlantaya ulaşınca da hayal ettiğimiz kadar parlak olmadığını düşünen bizler çok nankörüz. Esmerimiz de nankör sarışınımız da. Kıvırcık saçlımız en nankör, düz saçlımız permanın modası geçtiği için üzülmekte. Şişmanımız feci nankör; vücudunu kesip, biçip, atmak isteyecek kadar isyankâr… Aşığımız da nankör! Hem de öyle ki; yemeden, içmeden, nefes almadan onu yeniden tasarlamaya çalışacak kadar. Gece gündüz demeden politik ve stratejik kumpaslar yaratacak kadar. Ona her içimizden geldiğinde Seni Seviyorum diyemeyecek kadar nankörüz. Hani o geç kalacağımız gün vardı ya? O gün gelene kadar mütemadiyen şikâyet edip eleştirecek bir parça bulduğumuz için nankörüz. O her kim ise, onunla ilk tanıştığımız ve ya ona ilk aşık olduğumuz güne lanet edecek kadar, onunla attığımız kahkahaları unutabilecek, omzundaki gözyaşlarımızı yok sayacak kadar, yüzünü gö...

Geç kalmamak lazım

Kolumuzda bir saat olmasa eğer, nasıl geçtiğini anlamadığımız zamanı sürekli harcıyoruz. Sanki istediğimizde onu biriktirebilirmişçesine, dur dediğimizde gitmeyecekmiş gibi davraniyoruz ona. Saniyelerin önemini hiçe saymakla geçiyor ömrümüzün yarısı... Ve bir gün geliyor -ki 'o gün' kendini açıkça belli eder diye tahmin ediyorum- biriktirdiğimizi sandığımız o saniyelerin aslında kalıcı olmadığını anlıyoruz. ! BAM ! Kurduğumuz onlarca "Sonra yaparım", "Şu gün kesin yapacağım" ve "Daha değil" ifadelerini içeren cümlelerimiz geliyor aklımıza. Üşendiğimiz herşey tek tek çıkıyor karşımıza; üşendiğimiz ilişkiler, insanlar, sözler, vaatler, hayaller... Sürekli kurmaya devam ettiğimiz, her seferinde üzerine satırlar eklediğimiz, hatta üzerine kimliğimizi kurduğumuz ve sık sık üşenerek ertelediğimiz o hayaller. Peşinden gitmek için artık çok geç kalınan sevgili hayaller. Ya da insanlar, onu ertelemekten artık göz göze gelmeye çekindiğimiz insanlar. Y...

Kelebek

Image
Bir kelebeğin reenkarnasyonun kanıtı olduğunu söyleyemez miyiz? Gözlerimizin önünde bitip, başka bir kalıpta yeniden başlamıyor mu sonuçta… Ördüğü kozanın kefene olan benzerliğini göz ardı ettiğinizi söylemeyin sakın! En iyisi de, dalga geçermişçesine, en çirkinden en güzele dönüşmesi. İşte Tanrı bu şekilde gösteriyor kendini yeryüzünde; defalarca, apaçık bir halde. Ben de bunları gördükçe dünya gözümde ışıldıyor. Aydınlanmanın sırrı burada gizlidir belki de...

İnsan versus Hayat

İnsandır insanın asıl düşmanı. Adil olmayan hayat değil insanın ta kendisidir. Yani hayat değildir ki Ayşe’yi terk eden, Ayşe onu bu kadar severken. Hem hayat nasıl terk etsin ki Ayşe’yi, Ayşe onu terk etmeden! İnsandır insanın asıl düşmanı. İnsan, insanı yaralamak için kullanır zekâsını, Onu aldatmak için yaratır fikirlerini. Hani Umut Teyze’nin oğlu öldüydü ya, Hayat mıdır burada adil olmayan, insan mı? Hayat mıydı ona acımayan, yoksa başka birinin oğlu mu? Gözlerinin içine bakıp tetiği çeken de insan, Karısına tecavüz edip çocuğunu öldüren de. Sonra çektiği acıların sorumlusu hayat mı oluverdi? Tanrı da insanın ürünü değil midir İnsanın Tanrı’nın ürünü olduğu kadar? Ne diye sorgularsın Tanrı’nın adaletini o halde? İnsandır insanın asıl düşmanı. Dünyayı suçlar durursun Oysaki onun tek derdi dönmektir mevlevi misali. Sevgi bekler, aşk bekler hayat; Nefret ve kin armağan edersin ona. Şaşılacak iş değil gerçi bu İnsansın sen de eninde sonunda; Adalet nere, se...

Pamuk Şekeri Rüyam

Pürüzsüz güzelliği adımlarımla bozarak yürüyorum pamuksamış yolda. Beyaz bir sayfa gibi, Yarınlarım gibi sanki, Emrime amade perilerle süslenmişçesine adımlarımın onu belirlemesini bekliyor. Önüme çıkan her seçeneğin sende bittiğini umarak, dikkatlice atıyorum adımlarımı. Evvelden beri söylediğim bir melodiymiş gibi, Ezbere mırıldanıyorum ismini periler yanlış anlamasın diye niyetimi. Bir tanesi elime konuyor; Kan kırmızısı elbisesini gösteriyor dileğimi üstlenircesine. Kırmızının bütün tonlarını çalmış, yumuşak tüylü kanatlarında taşıyor. Upuzun, dalgalandırıyor onları havada. Kalp atışlarımla birlikte dans ediyorlar kırmızı dudaklarımdan dökülen mırıltıda. İçimdeki melodide, İçimdeki sende, Bizde, Sonsuzluğumuzda. Minik topuklarının avucuma batmasıyla uyanıyorum pamuk şekeri rüyamdan: Yanımdasın. Perimin hediyesisin. Hediyemsin. İyiki benimsin Deniz Konuk