Posts

Showing posts from March, 2010

Ayrılık

Kelimelerin karşıdan teker teker geldiklerini görüyorum; yavaşça yaklaşıyorlar. Yaklaştıkça ufalan boyutları ve kara mürekkebin bayağılığı nefes alımımı zorlaştırıyor. Onun ağzından çıkan her sözden ben sorumluyum aslında; gözlerimi gözlerine kenetlediğim andan itibaren onu dinleme sorumluluğunu üstlenmiş, tekrarlayabilmeyi kabul etmiş oluyorum. Oysaki onun madde madde saydığı gerçekler havada parçalanıp tek tük, yalnız, kaybolmuş, kederli harflere dönüşüyorlar benim gözlerimde. Şu kapıdan çıkıp gitme nedenlerini sayarken ne kadar basit durduğunun farkına varmadan çatıyor kaşlarını, büzüyor dudaklarını ve derin derin nefes alıyor; çok ciddi olması gerektiğine inanırmış gibi. Masanın üzerinden uzanıp tutamayayım diye ellerini önünde birleştirmiş, yüzüğünü bir ileri bir geri oynatıyor; kalıcılığını yitirdiğini göstermek için. Yürekten söylediğimiz her şarkının simgesi olan o yüzüğü çıkarıp cam masanın üzerine bıraktığında şaşırmayayım diye, oynuyor onunlar. Konuşuyor, konuşuyor, konu...

Gülümse yaşıyorum diye

Bir fısıltı gibi, gelip giden dalgalar; Kimi zaman şiddetle, hesap sorar gibi, Kimi zaman sakince, okşar gibi parmaklarını. Bir fısıltı, bir gizem var medcezirlerde… Kulak verirsen duyarsın haykırışını; Aşkı ilan eder köpüren mavilerinde, Şiddetli tutkusunu dile getirir bazen, Bazen de sıradanlığını fısıldar hayatın. Sıradandır ya hayat senin için, Boş dersin ya hani yaşama, Kör gözlerin, nasırlaşmış hislerin, zayıflamış duyularındır bunun sebebi. Oysa girince perdenin aralığından odana sımsıcak güneşin ışığı, Isınmaz mı yüreğin? Gerçekten hissetmiyor musun bu güzelliği? Bu boş olmayışı fark etmiyor musun? Vazgeçmişlik bu! Boş vermişlik! Vazgeçebilir mi insan Tane tane, karanlığı aydınlatan yıldızlardan? Karanlık çökünce serpiştirilen ateş böceklerini yok sayabilir misin? Ağlamaz mısın sen hiç, Güzellik ıslatmaz mı yanaklarını? Nedir ki göğsünü sıkıştıran, Ne kadar inkâr edebilirsin ki, En gerçek, en baskın, en karanlık acılarının bile zamanla silikleştiğin...