Ayrılık
Kelimelerin karşıdan teker teker geldiklerini görüyorum; yavaşça yaklaşıyorlar. Yaklaştıkça ufalan boyutları ve kara mürekkebin bayağılığı nefes alımımı zorlaştırıyor. Onun ağzından çıkan her sözden ben sorumluyum aslında; gözlerimi gözlerine kenetlediğim andan itibaren onu dinleme sorumluluğunu üstlenmiş, tekrarlayabilmeyi kabul etmiş oluyorum. Oysaki onun madde madde saydığı gerçekler havada parçalanıp tek tük, yalnız, kaybolmuş, kederli harflere dönüşüyorlar benim gözlerimde. Şu kapıdan çıkıp gitme nedenlerini sayarken ne kadar basit durduğunun farkına varmadan çatıyor kaşlarını, büzüyor dudaklarını ve derin derin nefes alıyor; çok ciddi olması gerektiğine inanırmış gibi. Masanın üzerinden uzanıp tutamayayım diye ellerini önünde birleştirmiş, yüzüğünü bir ileri bir geri oynatıyor; kalıcılığını yitirdiğini göstermek için. Yürekten söylediğimiz her şarkının simgesi olan o yüzüğü çıkarıp cam masanın üzerine bıraktığında şaşırmayayım diye, oynuyor onunlar. Konuşuyor, konuşuyor, konu...