Yavaş yavaş, okuduğu satırları kendi yazmış gibi hissetmeye başladı. Sanki kahramanın düşünceleri kendi düşünceleri, duyguları onun duygularıydı.
“Evet!” dedi, “Evet ben de tam olarak bundan bahsediyorum işte!”.
Fakat ne kahramanla aynı yaştaydı, ne aynı dönemde yaşıyordu, ne de aynı hayat tarzına sahipti. Tek ortak noktaları ikisinin de hayatlarını toplumun kurallarına uygun şekilde yaşıyor olmalarıydı; çoğu insan gibi yani…
Başkasının rolünü oynamak değil miydi bu? Bukalemun gibi.
Başkasının fikrine katılmak, onu kendi hayatı haline getirmek demek olmamalıydı. Esinlenmek, ilham kaynağını kelimesi kelimesine tekrarlamak değil, ezberinden uzaklaşıp kendi renklerinde resmedebilmektir o tabloyu.
Kırmızı, mavi, sarı evrenseldir ama karışımın ve özgür iradenin sınırı yoktur. Kendi tonunu bulmalısın hayatta; ancak o zaman kendini gerçek anlamda keşfetmiş olursun.
Hayat yolunda, kendini keşfetmenin heyecanında bu hatayı yapmak, başkasının paltosunu üzerine almak gibidir; sıcak tutar, ama oturmaz, eğreti durur ve bir gün bir ayna bunu dile getirir.
Oysa ki, kendini keşfetmek için önce kendinden vazgeçmen gerekir. Bunu başkasının zihnini alarak değil, var olan zihni boşaltıp yeniden doldurarak yapmalıdır insan. Kendini keşfetmek güzeldir; ancak doğru yolu izlediğin zaman.
Karın üzerindeki ilk ayak izi olacaksan devam et. Başkalarının bıraktığı izlere sığınarak gideceksen şayet, o yol senin yolun değil demektir.
Keşif yolunu su olarak belirle;
Her dilediğinde bir damla renk kat.
Ne zaman istersen dondurup sertleştir,
Gönlün dilediğinde ısıtıp yumuşat.
Keşif yolun yaşam pınarın olsun;
Getirdiği tecrübe bilgeliğin,
Bilgeliğin aşkın,
Aşkın daim olsun.
Deniz Konuk