Bukalemun
Yavaş yavaş, okuduğu satırları kendi yazmış gibi hissetmeye başladı. Sanki kahramanın düşünceleri kendi düşünceleri, duyguları onun duygularıydı. “Evet!” dedi, “Evet ben de tam olarak bundan bahsediyorum işte!”. Fakat ne kahramanla aynı yaştaydı, ne aynı dönemde yaşıyordu, ne de aynı hayat tarzına sahipti. Tek ortak noktaları ikisinin de hayatlarını toplumun kurallarına uygun şekilde yaşıyor olmalarıydı; çoğu insan gibi yani… Başkasının rolünü oynamak değil miydi bu? Bukalemun gibi. Başkasının fikrine katılmak, onu kendi hayatı haline getirmek demek olmamalıydı. Esinlenmek, ilham kaynağını kelimesi kelimesine tekrarlamak değil, ezberinden uzaklaşıp kendi renklerinde resmedebilmektir o tabloyu. Kırmızı, mavi, sarı evrenseldir ama karışımın ve özgür iradenin sınırı yoktur. Kendi tonunu bulmalısın hayatta; ancak o zaman kendini gerçek anlamda keşfetmiş olursun. Hayat yolunda, kendini keşfetmenin heyecanında bu hatayı yapmak, başkasının paltosunu üzerine almak gibidir; sı...